Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, şubat ayı Meclis Toplantısı’nda, “Sanayimiz Eskişehir ve İstanbul yolu akışında batıya doğru gelişiyor. Ne var ki çalışanlarımızı her gün şehrimizin doğusundan batısına taşımak zorunda kalıyoruz” dedi.
Ankara Sanayi Odası Şubat ayı Meclis Toplantısı, Zafer Çağlayan Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. Toplantıda sanayicinin sorunları, Ar-Ge çalışmalarına verilen destekler, dijitalleşme, döviz kuru, kredi kartı limitleri, işgücü sıkıntısı ve Merkez Bankası’nın faiz politikası konuları masaya yatırıldı. ASO Başkanı Ardıç, gündemlerinde Merkez Bankası Başkanı değişikliği sonrası sıkılaştırma politikalarının devam edip etmeyeceği ve yerel seçimler olduğunu söyledi. Kızıldeniz’de yaşanan gerginlikler dolayısıyla tedarik zincirinin kırıldığını belirten Ardıç, gelişmiş ekonomilerde enflasyonun beklentilerin üzerinde kalmasının risk ve belirsizlik algısını yüksek tuttuğunu ifade etti.
“Dünyada makroekonomik değişkenlikler büyümeyi zayıflatmaktadır”
Küresel ekonomide sıkılaştırıcı politikaların da etkisiyle her geçen gün ekonomik yavaşlama sinyalleri ve uluslararası ticarette zayıflamalar olduğuna işaret eden Ardıç, “Dünyada ve ülkemizde makroekonomik değişkenleri olumsuz yönde etkileyerek büyümeyi zayıflatmaktadır. Son gelen büyüme verileri Japonya ve İngiltere’nin teknik olarak resesyona girdiğini gösterirken, Japonya’nın resesyona girmesiyle dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi unvanını Almanya aldı” diye konuştu.
Merkez Bankasının geçen hafta faiz artışı döngüsünü sonlandırarak, yüzde 45 seviyesinde bıraktığına dikkati çeken Ardıç, gelecek dönemde de enflasyondaki gelişimin çok yakından takip edilerek, uygun politika seçeneklerinin kararlılıkla uygulanmasını beklediklerini bildirdi.
“Fiyatlama davranışında ciddi irrasyonel bir durum söz konusu”
Enflasyonla mücadelenin kararlılıkla devam ettirilmesi gerektiğini dile getiren Ardıç, şunları kaydetti:
“Aksi halde bu zamana kadar katlandığımız maliyetlerin boşa gitme ihtimali bulunmaktadır. Acı tecrübelerimiz göstermiştir ki enflasyonu kontrol altına almadan attığımız adımlar maalesef makroekonomide dengelenmeyi sağlayamıyor. Mevcut durumda parasal aktarım mekanizması iç tüketimi kıramıyor. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları faiz politikası ile bunu rahatça kırıp enflasyonu aşağıya çekebilirken, biz çekemiyoruz. Fiyatlama davranışında ciddi irrasyonel bir durum söz konusu.”
“Maliye politikasında yeterince sıkılaştırma yapılamadığını görüyoruz”
İç tüketimin söz konusu faiz seviyesine göre görece yüksek seyrettiğini belirten Ardıç, “Hem arz, hem talep kaynaklı enflasyonist etkiler var olmaya devam ediyor. Sıkı para politikasıyla enflasyonun talep tarafıyla mücadele edilmeye çalışılırken, sıkı maliye politikasının da bu sürece eşlik etmesi gerekmektedir. Fakat maliye politikasında yeterince sıkılaştırma yapılamadığını görüyoruz. Diğer taraftan para politikasında ne kadar sıkılaştığımız da tartışmalı” ifadelerini kullandı.
“Verimsiz harcamaların azaltılması iş dünyası olarak beklentimizdir”
Türkiye’nin para arzının yıllık yaklaşık yüzde 65’in üzerinde artışa devam ettiğini söyleyen Ardıç, “Gelir artırıcı vergisel tedbirler yürürlüğe konulurken, harcama azaltıcı tedbirleri maalesef göremediğimizi belirtmek isterim. Kamu harcamalarının rasyonel gerekçelere dayanan, etkinlik ve verimlilik çerçevesinde gözden geçirilmesi ve bir plan dahilinde verimsiz harcamaların azaltılması iş dünyası olarak beklentimizdir” ifadesini kullandı.
Enflasyonla mücadelede refah artışı ve sürdürülebilir bir büyüme için tek başına para politikasının yeterli olmadığını belirten Ardıç, bütünsel bir politika tercihinin ortaya konması gerektiğini dile getirdi.
“Yatırımların gayrisafi milli hasıla içindeki payı azalıyor”
Sanayicilerin mevcut ortamda orta ve uzun vadeli plan yapmakta zorlandığını anlatan Ardıç, yüksek enflasyon ve kredi maliyetlerinin yatırım iştahını azalttığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“İş dünyasının uzun ve orta vadeli, dengeli bir strateji belirleyebilmesi için makroekonomik istikrarın ve güvenin sağlanması şarttır. Sıkı para politikasının getirdiği yüksek faiz maliyetleri nedeniyle yatırımlarda problem yaşıyoruz. Yatırımların gayrisafi milli hasıla içindeki payı azalıyor. Rekabet ettiğimiz ülkelerle karşılaştırdığımız zaman işçilik maliyetlerimiz yukarıda kalıyor. Asgari ücretin işverene maliyeti bin dolar seviyesine geldi. Bu durum yeni ihracat pazarlarına girişimizi zorlaştırıyor. Sanayimiz ağırlıklı olarak ithalata dayalı ihracat yaptığı için önümüzdeki dönemde bilançolarda gerekli döviz pozisyonuna ulaşamayacağız.”
“Kredi kartı ödemelerinde 500 bin lira sınırı konulması zorlamaktadır”
Sanayicilerin karşılaştığı sorunları dile getiren Ardıç, vergi ödeme sistemine dikkati çekerek, “Devletimizin toplumun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla toplayacağı vergileri ödemek, biz mükelleflerin temel yükümlülüğüdür. Bu görev ve sorumluluktan kaçmıyoruz. Kredi kartının çok yaygın olarak kullanıldığı bu dönemde vergilerimizi kredi kartıyla ödememizden doğal bir durum yoktur. Ancak kredi kartı ödemelerinde 500 bin lira sınırı konulması yüksek enflasyon ortamında biz mükellefleri zorlamaktadır” ifadelerine yer verdi.
“EYT düzenlemesiyle ciddi bir işgücü sıkıntısı yaşanıyor”
Hazine ve Maliye Bakanlığından taleplerinin söz konusu kredi sınırının kaldırılması olduğunu belirten Ardıç, şöyle konuştu:
“Bu yapılamıyorsa da rakamın enflasyona göre güncellenmesi ve banka kartı ile ödemenin de sadece kamu bankaları üzerinden değil tüm bankalara yaygınlaştırılmasıdır. Değinmek istediğim bir başka konu da çalışma saatlerinin azaltılmasına yönelik bir düzenleme yapılacağı yönünde kamuoyuna yansıyan haberler. Sanayide hem beceri uyuşmazlığı nedeniyle hem de EYT düzenlemesiyle zaten ciddi bir işgücü sıkıntısı yaşanıyor. Mesai saatlerinin azaltılmasına yönelik bir düzenleme yapılması durumunda işçisizlik sorunu yaşarken bir de ilave işgücü ihtiyacı ortaya çıkacak. Alınacak kararda bu durumun dikkate alınacağını düşünüyorum.”
“İhracatçılar olarak öz eleştiri yapmak zorundayız”
İhracatta rekabet üstünlüğünü sağlayan tek faktörün kur artışları olmadığına işaret eden Ardıç, “Biz ihracatçılar olarak öz eleştiri yapmak zorundayız. Şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz. Kur ile bir yere kadar avantaj sağlanırken, rekabetçi bir ihracat yapısına kavuşmak için faktör verimliliği, üretim faktörlerinin kalitesi, doğru ve uygun sanayi politikası, yerli ara ve sermaye malı kullanımı, öngörülebilirlik ve ölçek gibi unsurlarla gerçek anlamda rekabetçi bir yapıya ulaşılır” açıklamalarında bulundu.
Ar-Ge çalışmaları istenilen seviyede değil
Ar-Ge, dijitalleşme, inovasyon ve patent gibi konulara dikkati çeken Ardıç, “Türkiye’nin Ar-Ge harcamaları açısından uluslararası arenada rekabet edebilir bir konumda olması, ekonomik kalkınma ve sürdürülebilir büyüme açısından kritik öneme sahiptir. Ancak, mevcut veriler Türkiye’nin bu alanda henüz istenilen seviyede olmadığını göstermektedir” diye konuştu.
“Patent ve bilimsel makale sayıları sırlamasında OECD ülkeleri içerisinde son sıradayız”
Gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde Ar-Ge harcaması oranının 2021 yılında yüzde 1.40, 2022 yılında ise yüzde 2.32 seviyesine gerilediğini anlatan Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye’nin Ar-Ge’ye ayırdığı pay ise Avrupa Birliği ortalamasının altında kalıyor. Diğer taraftan kişi başına patent ve bilimsel makale sayıları sıralamasında yine OECD ülkeleri içerisinde son sıradayız. Avrupa Patent Ofisi 2022 raporuna göre 1 milyon kişi başına düşen patent başvurusunda dünyada ilk sırayı bin 31 ile İsviçre alırken, ülkemiz 6,4 ile 42. sırada. Ülke olarak almamız gereken çok yol var.”
“Küresel İnovasyon Endeksi 2023 raporunda ülkemiz 39’uncu sıraya düştü”
Dijitalleşmede daha fazla yatırım yapılması gerektiğini belirten Ardıç, “Ülkemiz Dünya Dijital Rekabet Gücü sıralamasında 64 ülke arasında 2020 yılında 44. sıradayken, geçen yıl 53. sıraya geriledi. İnovasyon, yeni fikirlerin, teknolojilerin ve süreçlerin geliştirilmesini sağlarken, sanayi bu fikirleri hayata geçirerek ekonomik büyümeyi ve toplumsal refahı destekler. Lakin Küresel İnovasyon Endeksi 2023 raporunda ülkemiz, bir önceki yıla göre 2 basamak gerileyerek 132 ülke içinde 39’uncu sıraya düştü.”
“Çalışanlarımızı her gün şehrin doğusundan batısına taşıyoruz”
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile sanayicinin sorunlarını her zaman konuştuklarını dile getiren Ardıç, problemlerini şöyle anlattı:
“Yağmur sularının Ankara Çayı’na deplasesi konusunda destek olacağınızı biliyor ve sizden bugün sözünü almak istiyoruz. Sanayi bölgelerinin oluşmasında yerel idarenin rolü her geçen gün daha büyük önem kazanmaktadır. Özellikle kuruluş, yer seçimi, planlama, kentsel hizmetlere ilişkin önemli süreçlerde belirleyicidir. Yerel yönetimlerin desteği, yeni sanayi bölgelerinin kurulmasına, sanayinin disipline edilmesine ve az gelişmiş bölgelerde yaygınlaştırılmasına önemli katkılar sağlamaktadır. Sanayimiz Eskişehir ve İstanbul yolu akışında batıya doğru gelişiyor. Ne var ki çalışanlarımızı her gün şehrimizin doğusundan batısına taşımak zorunda kalıyoruz.”
“Yeni bir ‘Ankara Çayı’ yapmamız gerekecek”
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise yaptığı konuşmada, tüm organize sanayi bölgelerinin asfaltlarını tamamladıklarını kaydetti. Atatürk Orman Çiftliği’nden akan suyun tüm kapasitesiyle aktığına dikkati çeken Yavaş, “Ankara’nın içerisinden gelen İncesu dereleri karışamadı ve geri tepmeye başladı. Geri tepince Sıhhiye’den su çıkmaya başladı. Bizim Ankara Çayı haricinde yeni bir ‘Ankara Çayı’ yapmamız gerekecek” diye konuştu.
“18 milyon nüfusa yetecek imar verilmiş”
Çayyolu bölgesinin yüksek binalar ile beton tarlası olduğunu savunan Yavaş, şöyle konuştu:
“18 milyon nüfusa yetecek imar verilmiş. İmarını alan dağın tepesine binasını yapıyor ve kendisine alt yapı istiyor. İstediği yere alt yapıyı götürmek binadan daha pahalıya mal oluyor. Bu tür binalar yerleştiği zaman bunların atıkları nereye gidecek? Bu iklim değişikliği nedeniyle büyük tedbirler almamız gerekiyor.”
Yavaş, konuşmasının ardından ASO Meclis Üyelerinin sorularını yanıtladı. – ANKARA